15 Ocak 2015 Perşembe

Merceğin Arkasında Bir Çift Göz Olmak...

Film Teknikleri;
Film Teknikleri, öykülemeyi etkileyen, hatta zaman zaman tümüyle belirleyen ögelerdir.
Film Tekniğinin öyküleme bağlamında kullanımı için bir kaç örnek verecek olursak;
-Bunlardan biri Hızlandırılmış / Yavaşlatılmış Hareket
Film  öykümüzde ki duygu ve düşünceye göre gerektiği yerde ya ağır çekim ya da hızlı çekim   yazarız... Örneğin, sıradan, gelip geçici bir sevişme sahnesi ise aynen Otomatik Portakal''da olduğu   gibi veririz. Serseri genç, tanıştığı iki kızı eve atar. Soyunup sevişmeye başlarlar. Sahne hızlandırılmış çekimle verilmektedir. Gerçekte yarım saat süren olay, filmde 2 dakika bile sürmez. Yönetmenin amacı bellidir; Buradaki cinsellik anlayışının mekanikliğini, sıcaklıktan ve duyarlılıktan yoksun oluşunu anlatmaktır.

Diğer bir örnek; Vahşi Belde'nin son yarım saati bir silahlı çatışma sahnesinden oluşur. Binlerce kurşun sıkılır, yüzlerce adam ölür, onlarca litre kan dökülür. Oldukça vahşi ve şiddet dolu bir sahnedir. Ne var ki, burada şiddeti ve vahşeti somutlaştıran şey, bir önceki verdiğimiz istatistikler değil, bu çatışma sahnesinin baştan sona ağır çekimle verilmesidir. Kurşunun saplandığı bedenlerden fışkıran kanlar adeta havada süzülür. Neden ağır çekimdir burası? Çünkü böylelikle şiddet ve vahşet duygusunu daha da arttırırız...
Hatırlarsanız, bin bir   güçlükle evlenen fakir erkek ile zengin kızın nikahında gelin ile damadın   merdivenden inişi genellikle ağır çekim verilir. Onlar için o ana gelebilmenin, birbirlerine kavuşabilmelerinin önemini ağır çekimle destekleriz. Yine hatırlarsanız Rocky filmindeki ring sahnelerinde en son ve en baba yumruk hep ağır çekimle verilir. Yumruğu yiyen Rocky'nin ağzından fışkıran salya karışımı kan, buna güçlü ışıkta parlayan binlerce ter damlasının yumruğun şiddetiyle sağ sola savruluşu eklenir. Yumruğun okkalı olduğunu, rakibinin sonunun geldiğini biliriz artık.

Bazı filmlerde bir olay gerçekleşir ve olayı yapan sonunda pişman olur ya da olay kahramanın istediği gibi sonuçlanmaz. Örneğin, veda partisine hazırlanan genç kız saçını yaptırır, tuvaletini giyer, makyajını da bitirip aynaya baktığında tam bir şebek gibi görür kendini. Tekrar saçını, makyajını  yaptırdığı, başka tuvalet giydiği sahneler genellikle hızlı çekim verilir. Birden film durur, olay hızlı çekimle başa alınır ve her şey yeniden başlar. Fakat bu kez kahramanın istediği biçimde sonuçlanır. (Bunu bazen bütün hayatımız için istemişizdir, değil mi?)

-Zoom in / zoom out
2001 Uzay Macerası'da astronotlar kontrolden çıkan bilgisayarı nasıl devre dışı bırakacaklarını gizlice konuşurlar. Birden açı değişir ve konuşan astronotların dudaklarına zoom in yapılır. Bilgisayarın dudakları okuyarak plandan haberdar olduğunu anlarız.

Rüzgar Gibi Geçti'de kadın karakter yaralı askerler arasında sevdiği erkeği arar. Kamera gezinen kadını bırakır ve geriye doğru açılmaya başlar, açılma bir zoom out'la tamamlanır. Zoom tamamlandığında kadının kocaman bir meydanda durduğunu anlarız. Meydanda binlerce yaralı asker yatmaktadır. Çabasının boşuna olduğunu anlarız. Binlerce asker içinde çaresiz görünmektedir.

-Donmuş Kare
Askerler arasında yakınını arayan kadını uzaktan görürüz; Kadın bir yere doğru yönelir. Kamera   kadına doğru yaklaşır. Kadının yüzündeki mutlu ifadede resim donar. Artık karşısındakini   görmemize gerek bile kalmamıştır... Anları ki kadın yakınını istediği şekilde yani kurtulmuş bir halde görmüştür. Ya da kamera kadına yaklaştığında yüzündeki acı ifadeyi görürüz. Anlarız ki kadın yakınını kaybetmiştir...  
Örneğin Butch Cassidy and the Sundance Kid filminin sonunda, askerler tarafından köşeye sıkıştırılan Butch ve Sundance ne yapacaklarını tartıştıktan sonra, gözlerini karartıp dışarı fırlamaya ve çılgınca ateş etmeye karar verirler. Dışarı fırladıkları an yüzlerinde bir şaşkınlık belirir ve sonra kare donar. Kamera, donuk kare üzerinden zoom out'la açıldığında, onları makineli tüfekli yüzlerce askerin karşıladığını görürüz. Perdeye yansıyan görüntü, bu donuk haliyle ve hiç bir silah sesi duyulmadan, bitiş müziğinin başlaması eşliğinde kararır, THE END yazısı belirir. Kahramanlarımızın sonunu görmemize  artık  gerek var mı?..

-Mercekler
Hot Shots adlı komedi filminde pilot askerlerin hayatları hicvedilir. Bir sahnede komutan denetime çıkmıştır. İnsanların burnunun dibine kadar gelip, bağıra çağıra aşağılayıcı sözler haykırır yüzlerine. Sıra 'şişe dibi' diye tabir ettiğimiz gözlükler takan bir gence geldiğinde, kamera öznel bakışa geçer. Komutanı, 10 numara gözlük takan gencin gözlerinden görürüz. Geniş açılı objektif sayesinde, komutanın burnu patlıcan gibi bize doğru uzar, konuşurken yaptığı mimikler - örneğin kaşlarını indirip kaldırması - aşırı komik bir izlenim bırakır. Eh, biz de güleriz haliyle, eğlenir, neşeleniriz...

Bazı filmlerde aşık çiftler uzaktan sahil boyunca yürürken görünürler. Kameraya doğru yürümelerine karşın, hiç mesafe almıyorlarmış gibi gelir bize. Onların kendilerine has bu romantik dünyalarını yansıtmak ve bize doğru yürüyor görünmelerine karşın onları sahilin romantik atmosferinden çıkarmamak için, genellikle dar açılı objektif kullanılır. Odak uzaklığı çok uzun olduğu için, nesnelerin yakınlaşması ya da uzaklaşması onların büyüklüklerini çok değiştirmez. Bu da onları, görünürde yürüyor olmalarına, yani zamanın geçiyor olmasına karşın büyülü, zaman içerisinde asılı kalmışlar gibi bir havayla yansıtır. Aşk, bir sonsuzluk ve zaman üstülük halesine bürünür. Eh, aşık olmak isteriz haliyle, imreniz onlara, canımız çeker... 

-Kurgu
Mahşer filminde kahraman, kötü adamı boğazlamak üzere sessizce odaya süzülür. The Doors'tan "This is the end" parçası çalmaya başlar. Sonra yerlilerin bir öküzü kurban ettikleri bir tören sahnesi gösterilir. Paralel kurgu sayesinde iki olay arasında bir ilişki kurulur. İki ayrı olaya sırayla yapılan bir kaç kesmeyle devam edilir. Bir noktadan sonra artık sadece kurban törenini izleriz. Öküz, bir kaç köylünün aynı anda indirdikleri bıçak darbeleriyle tam anlamıyla katledildiğinde, kahramanın kötü adamı öldürdüğünü anlarız. Doors'un müziği son darbeyi indirir. Mükemmel bir doruk sahnesidir. Bu sahnede bu türden bir anlatıma başvurmak senaristin fikriyse, onu gerçekten kutlamak gerekir.

Benzer bir kurgu Mor Yıllar filminde vardır. Kocası tarafından itilip kakılan genç zenci kadın, kocasını usturayla tıraş eder. Bu sırada kesmeyle  zencilerin yaptığı bir ayine geçilir. İlahi söylemektedirler. Sonra kesmeyle, adamın yüzünde ve gırtlağında gezinen usturaya geçilir. Sonra yine ayine... Bir kesmeyle kadının yüzüne geçilir: yüzündeki ifade değişmiş, boş boş bakmaya başlamıştır. Kadının yüzünden usturaya doğru hafif bir kaydırma... Eli usturayı daha sıkı kavramaktadır.  Sonra kesmelerle, bir ayine, bir gırtlakta gezinen usturaya geçilir. Sonra tıraş sahnesine artık geri dönülmez, sadece ayinde giderek kendinden geçen koro üyeleri gösterilir. Ayin korosunun sesi giderek yükselir ve şarkı doruk noktaya doğru ilerler. Görmesek bile hissederiz; kadın, kocasının gırtlağını kesti kesecek... Şarkı doruk noktaya varır; korodaki herkes (nedense sesleri hep mükemmel olan şişman zenci kadınlar özellikle) avazı çıktığı kadar bağırır. Şarkı biter... Sessizlik. Öbür tarafa yapılması beklenen kesmenin yapılması için adeta yalvarırız yönetmene. Ve işte; Kesme! Kamera, adamın ayaklarından başlayarak yavaşça yukarıya doğru kayar, ta ki adamın boynuna gelinceye dek. Ne mi olmuştur? Bunu sanırım tahmin ediyoruz... Görmesek de olur...







Yazar Hakkında: MSA'nde katıldığı Film ve Senaryo eğitiminden, "Tülay Güneş"

Hiç yorum yok :

Yorum Gönder